Türkiye ile AB arasında yaşanan ilişkiler hiçbir zaman eşitler ve aynı egemenler düzeyinde yürümedi. Hep bir tarafın diğer taraftan taviz ve çıkarlarına dayalı oldu. Müzakerelerde yaşananlara baktığımızda, hiçbir sözünde durmayan ve sürekli kural değiştiren AB’ye ne kadar güvenebiliriz.

Çünkü Türkiye'ye tam 53 yıldır, kandırılan, kullanılan bir metres muamelesi yapmak istemektedirler.

Bu ilişki biçiminden de bir mutluluk üretilemez. Bu tür ilişkilerin sonu hep hüsranla biter. Bir tarafın ağır zaiyatı ve tahribatıyla sonuçlanır. Çünkü bir tarafın çıkarına dayalı olduğu için diğer tarafın mutlu olması imkansızdır.

Türkiye ne yazık ki biçimsel olarak bakıldığında sevilmediği halde sevilmiş gibi yapılan evlenilmeyeceği halde evlenilecekmiş gibi davranılan; samimiyetsiz, sahte sözlerle elde tutup oyalanmaya çalışılmaktadır. Çıkarları doğrultusunda kullanma, sömürme ve menfaatlenme temin etmeye yönelik her türlü yalan dolana başvurularak kapıda bekletilen bir ülke olmamızı istiyorlar. Çünkü onların bir evlilik düşüncesi yok. Sadece keyfine göre ülkemizi sömürmeye devam etek istiyorlar.

Ancak, Türk toplumunun tarihsel değerleri buna asla izin vermeyecektir. Çıkar ve menfaat şebekelerine kendini meze yaptırmayacaktır. 

Geçen süreçte uygulamalara bakıldığında Türkiye’ye biçilen rol bellidir. Türkiye kendisine metreslik rolü reva görenlere karşı, onurlu bir duruş sergileyebilme yetisi ve iradesi olmayan, ne yaptığını bilmeyen bir kişi veya ülke değildir. Türkiye Avrupa’nın metresi de flörtü de olamaz. Çünkü karşı taraf, samimiyetsiz çıkar ve menfaatlerine göre ilişkisini şekillendirmektedir. Buna karşı onurlu bir duruş ortaya koyamamak bir saplantı akarsuyunda oradan oraya savrulmaktır. Türkiye kendisine karşı yapılan bu oyunlara dur diyebilme iradesini mutlaka kullanmalıdır. Zira Türkiye karşı tarafın bu sevgisiz, sahte yalan dolan tavırlarını kavrayamayacak ve buna dur diyemeyecek kadar aciz bir ülke değildir.

İlk kez Cumhurbaşkanımızın dile getirdiği AB müzakerelerini referanduma götürerek halkımıza sormak önemli bir adım olacaktır. Referandum, bu aşağılayıcı ilişkiyi sürdürmek isteyen AB’ye ders niteliğinde olacaktır.

Halkımız buna en güzel cevabı verecek, 53 yıldır ülkemizi kapılarında bekleterek, itibarsızlaştırma uygulayan sömürgecilerin kendisine karşı uyguladığı bu aşağılık tavırlara dur diyecektir. Öncelikle de aleyhimize işletilen kapitülasyonları aratmayan Gümrük Birliği sözleşmesi gözden geçirilmelidir.

İngiltere Başbakanı Cameron ne diyor; “Türkiye 3 bin yıl daha AB’ye üye olamaz.”  O zaman Türkiye kapıda bekletilecek, değersiz itibarsız bir ülke midir? Yoksa anlı şanlı tarihiyle bu onursuz davranışlara dur diyecek güç ve iradeye sahip bir ülke midir?  Karşı tarafın onursuzca; oyalayarak, sömürerek sürdürmek istediği ilişkiyi halkımıza soralım. Bakalım böyle bir ilişkiye kimler evet diyebilecek. Halkımız oyun içinde oyun oynayan, sözünde durmayan bu onursuz ilişkiyi asla kabul etmeyecektir. Karşılıksız aşkta yürümez.

Eşitler arasında olmayan bir ilişkiyi Türkiye daha fazla sürdüremez. AB’nin Türkiye’yi metres yapacak tavırlarına karşı Cumhurbaşkanımız onurlu ve milli bir duruş sergilemiştir. AB müzakereleri bu açıdan yeniden ele alınıp, her türlü boyutu ile değerlendirilerek, dik duruş gösterme zamanı gelmiştir. Bizim İngilizler’den daha fazla sorgulamaya hakkımız ve ihtiyacımız vardır. Çünkü 53 yıldır haksızca kapıda bekletilen bir ülkeyiz. Dolayısıyla bu ilişkiyi halka sorma zamanı gelmiş, hatta geçmektedir. Tek taraflı çıkarlarına dayalı metreslik ilişkisi isteyen iki yüzlü AB’ye karşı, Osmanlı tokadını vurmaya ve onurlu dik duruşumuzu yedi düvele göstermek için aklımızı kullanmanın zamanı gelmiştir. Onurlu ve dik duruş, bu ilişkiyi sorgulamayı gerektirir. Bu aşağılayıcı itibarsızlaştırmaya karşı artık ülkemizin sabrı ve tahammülü kalmamıştır. Benim güzel ve yalnız ülkeme karşı uygulanan sahtelikleri, aldatmayı, dolambaçlı yollarla oyalamayı yalan rüzgarını bir vatansever olarak asla kabul etmiyorum. Halkımızda kabul etmeyecektir.