Bugun...


DR. KEMAL KAMBUROĞLU

facebook-paylas
Düzensiz Göç ve Sığınmacı Sorunu
Tarih: 12-05-2022 14:02:00 Güncelleme: 21-05-2022 14:04:00


Türkiye çok ciddi bir düzensiz göç ve sığınmacı sorunu ile karşı karşıyadır. Bu konuyu daha önce de yazdık. Nitekim geçen Nisan ayında TBMM’deki grup toplantısında MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli de aynı soruna dikkat çekerek “  MHP'nin düzensiz göç konusunda ve geçici koruma statüsüyle Türkiye'de bulunanlara yönelik temin ettiği politikası açıktır.

Düzensiz göç, adı konmamış bir istiladır. Önüne geçilmelidir. Suriyeli sığınmacıları sabahtan akşama ülkelerine göndermek hem doğru hem mümkün değildir. Suriyeli sığınmacıların ülkelerinden ayrılış ve kopuşlarına neden olan ağır şartlar ortadan kalkar kalkmaz güvenli ve gönüllü şekilde uğurlamak da asıl önceliğimiz, önerimiz ve hedefimizdir. Misafirin ve misafirliğin süresi sınırlıdır. Türk milletinin nüfus dokusunun, huzur ve güvenliğinin sağlam esaslara dayandırılması vazgeçilmezimizdir.” dedi. Sayın Bahçeli’nin tespitlerine katılmamak mümkün değildir. Lakin artık Suriyeli sığınmacıların ülkelerinden ayrılış nedenleri ortadan kalkmıştır. Suriye’de bu gün bir savaş durumu yoktur. (Bu durum Anayasa Mahkemesi kararı ile de hükme bağlanmıştır.) Olmadığı için de sığınmacılar bayramlarda rahatça Suriye’ye gidip geri gelebilmişlerdir. Sayın Bahçeli geçtiğimiz 2021 Temmuz ayında da verdiği bir röportajda aynen şunları söylemişti; “ Düzensiz göç bir istiladır, demografik yapımıza kumpastır. Küresel ve bölgesel güçlerin bu düzensiz göçteki parmak izlerini iyi araştırmak gerekir. Tehlike alarm verici düzeydedir. Yapılan tahminler kapsamında ifade edersem, yakın gelecekte 1,25 milyon Afgan’ın İran’a, 1,2 milyon Afgan’ın da Pakistan’a geçmesi bekleniyor. Asıl üzerinde durulması gereken risk ve tehdit ise bu göç hareketliliğinin nihai durağının Türkiye olacağı yönündeki yorum ve tahminlerdir.” Sayın Bahçeli’nin bu tespitleri çok önemlidir. Bu tespitlere katılmayacak olan var mıdır acaba? Daha önce de yazdık, yine yazalım. Milli Güvenlik ve Strateji Biliminde her ülkenin “Milli Güç Unsurları” vardır. Milli Güç Unsurları o ülkeyi ayakta tutan, o milletin varlığının devamını sağlayan “kolonlar”dır. Bu kolonlar; Siyasi Güç, Ekonomik Güç, Jeopolitik Güç, Demografik Güç, Askeri Güç, Kültürel Güç’ten oluşur. Demografik yani “nüfus gücünün” yabancı milletlerin insanlarını o ülkenin nüfusuna katarak seyreltilmesi, özelliklerinin kaybettirilmesi kesin olarak o ülkenin çökmesine, o milletin de tarih sahnesinden silinmesine sebep olur. Tarih bunun örnekleri ile doludur.

Büyük Roma İmparatorluğu dahi “kavimler göçü” ile çökmüştür. Bu göçler o ülkenin dilinin de olumsuz etkilenmesine, yıllar içinde kaybolmasına sebep olur. Bu daha büyük bir tehdidi içerir, çünkü dilini kaybeden milletlerin varlıklarını devam ettirmeleri mümkün değildir, yok olup giderler. Türkiye, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) denilen melun projenin hedef ülkelerinden biridir. Unutmayın; ABD’nin Dışişleri Bakanı Condelessa Rice ne demişti “Ortadoğu’da 24 ülkenin sınırları değişecek.” Siyaset Biliminde “Stratejik Göç Mühendisliği” diye bir alan var. Mavi Vatan’ın mimarı Em. Tümamiral Cihat Yaycı Paşa, ABD Silahlı Kuvvetleri yayınlarında yer alan “Yedi maddede mülteciler bir ülkeyi nasıl yıkar?” sorusunun cevabını şöyle açıklıyor. 1) Bir devletin politikasının istenildiği yönde değiştirilmesini sağlamak için göç akımları düzenlenir. 2) Ülkesindeki muhalif unsurları yollayarak onlardan kurtulmak için. 3) Kölelik düzeyinde bir ülkenin vatandaşları o ülkede işgücü olarak bulunursa hem üretim kalitesizleşir hem de o ülkenin kendi vatandaşları işsizlik yaşayacağından sosyo-ekonomik kırılmalara sebep olurlar. 4) Göçün toprak elde etmek amacı ile kullanılması 5) Beşinci kol faaliyetleri için casus grupların kullanılması amacıyla göç gruplarının içine katılmaları ve iç karışıklık amacıyla kullanılmaları 6) Militarize göçmenlik – PKK, IŞİD gibi tecrübeli teröristlerin değişik hedef ülkelere sızmaları 7) Propoganda göçü, göçmenleri propoganda malzemesi olarak kullanmak. Bunlardan birinin olması bile milli güvenliğimiz için ciddi tehdittir. Kaçak mülteciler ve geçici sığınmacıların yarattığı bir tehdit de kontrolsüz göç ile gelmeleri sonucu kontrolsüz bir güce dönüşmeleridir. Özellikle Van bölgesinden yani doğu hududumuzdan giren Afganistanlı, Pakistanlı kaçak göçmenler. Hem Suriye ve Irak sınırımızdan hem de doğu sınırımızdan giren bu kaçakların kayıtları tutulamıyor. Göçmen kaçakçıları bu kişilerin kimliklerini alıp imha ediyorlarmış. Bu kaçakların Türkiye’de ne parmak izi, ne retina izi, ne de GBT’leri yok. Yaşamak için para kazanmak zorundalar o nedenle de kaçak ucuz işgücü olarak çalışıyorlar. İş bulamayanların ise para için suç örgütlerinin kucağına düşmesi kaçınılmazdır. Bu da iç güvenlik açısından ciddi bir tehdit oluşturur. Suriyeli sığınmacılar Türkiye’ye geldiklerinde iyi eğitimli doktor, mühendis, hemşire, öğretmen, avukat, gazeteci, bilgisayar uzmanı, milli sporcu gibi vasıflı olanları tolore edebilecekleri ölçüde Avrupa ülkeleri karpuz seçer gibi seçip aldılar. Eleğin altında kalan vasıfsızlar ise Türkiye’de kaldılar. İstanbul Valisi yeni açıkladı; 1.305.307 yabancı İstanbul’da ikamet ediyormuş. Yine İstanbul Emniyet Müdürlüğü bir günde 582 kayıtsız kaçak göçmen yakaladığını yeni açıkladı. Bu göçmenler gettolaşmayı oluşturdukları için devlet 800 yerleşim alanında %25 oranında seyreltilmeye gitti. Başakşehir’e baktığınızda neredeyse tamamının sığınmacılar ya da kaçak gelenler olduğu söyleniyor. Türkiye özellikle Suriyeli sığınmacılar konusunda baştan bir hata yaptı. Daha en baştan Barış Pınarı harekât bölgesinde güvenli alanlar oluşturup sınırda toplama kampları yapmalıydı. Bu kamplar tabii ki esir kampı gibi değil, o insanların her türlü insani ihtiyaçlarını karşılayabilen alanlar olacaktı. Prefabrik evleri, okulları, öğretmenleri, hastaneleri, doktorları, marketleri, sosyal alanları yani her türlü ihtiyaca cevap veren tesisleri olan alanlar olmalıydı ve bu sığınmacılar Türkiye sınırından içeri girmemeliydiler.

Türk Silahlı Kuvvetleri zaten o bölgelerde güvenliği sağlamıştı. Tüm bu sığınmacıların ya da kaçak mültecilerin ne işleri var İstanbul’da, İzmir’de, Konya’da. Avrupa ülkeleri de bu tür sınır kampları yapıyorlar. Üstelik de son derece kötü koşullarda. Örneğin Yunanistan Adalardaki kamplarda tutuyor. Birçoğunu da insanlık dışı biçimde Ege’de ölüme itiyor. Biz asla bunu yapmayız. Ama sınırda hala insani alanlar oluşturabiliriz. İngiltere Ruanda’daki kamplara gönderiyor. Almanya sınırdaki kamplarında tutuyor. Ayrıca yasal izni yoksa kaçak göçmenler İngiltere’de su bile satın alamıyorlar. İngiliz kanunlarında ağır cezalar var. Sayın Cumhurbaşkanımızın “1 milyon Suriyeliyi güvenli bölgelere göndereceğiz.” açıklaması önemlidir. Zira ülkelerinde “savaş olduğunu beyan ederek geri gönderilmeme” konusunda Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapan Suriyelilere Anayasa Mahkemesi  “Kötü muamele göreceklerine dair bir kanıt yoktur.” kararını vermiştir. Tabii iddia edildiği gibi 8,5 milyon göçmenin Türkiye’de kalıcı olması demografik yapımızın bozulması açısından ve bidayette de Türkiye’nin toprak bütünlüğü açısından çok ciddi bir tehdit oluşturur. Yüzde 95i ülkelerine gitmelidirler. Suriyeli kadınların doğurganlık katsayısı yani nüfus artış oranı 5,30 buna karşın Türkiye’nin doğurganlık katsayısı 2,05 dir. Bu oran Edirne’de 1,35 Muş’ta 3,15 dir. Yani arada 3,25 gibi Suriyeliler lehine bir fark vardır. Bu fark nedeniyle birçok yerde özellikle de Güneydoğu ve güney illerimizdeki yerleşim yerlerinde ileri vadede nüfusun büyük çoğunluğunun Suriyelilerden oluşması halinde yarın Emperyal ülkelerin de devreye girmesi ile bir plebisit isteyip “kendi kaderlerini kendilerinin tayin hakkını kullanarak”  bulundukları toprak ile örneğin Suriye’ye ya da Irak’a bağlanmak istemeyeceklerini ya da özerk bir devlet talep etmeyeceklerini garanti edebilecek bir babayiğit var mıdır? Yoktur. Sayın Bahçeli’nin vurgulamak istediği asıl tehdidin de bu olduğunu düşünüyoruz.

Bütün bu yazdıklarımız bir “stratejik öngörüdür”. Bir takım zırvalıklarla kimse başka bir açıdan değerlendirmeye kalkmasın. Bizim için tek esas vardır; o da Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ve Büyük Türk Milletinin bu kutsal vatan topraklarında sonsuza kadar refah ve mutluluk içinde var olmasıdır. Vatansever olan herkesin de böyle düşünmesi gerektiğine kuşku yoktur. Gerisi laf-ı güzaf ve teferruattır. 





FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


HABER ARA
YUKARI