Reisi suikastinin Türkiye'ye yansımaları nasıl olur?
Bu soru, ilk bakışta Reisi sonra Ankara-Tahran ilişkilerinin nasıl yol alacağı gibi anlaşılabilir. Bu sorudan kasıt bu değil. Ankara, İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi suikastından nasıl ders çıkarabilir? Yönetim erki, ne tür bir yenilenmeye gider?
Güvenlik algısı ön planda olacaktır!..
Terör örgütlerinin Türkiye'de toplu katliam boyutunda eylemleri halen kolektif hafızada yerini koruyor. Ayrıca darbe girişimleri de yönetici elit açısından potansiyel tehlike algısını tetikleyebiliyor.
Yakın zamanda Ayhan Bora Kaplan davası ile gündeme gelen ve Hanefi Avcı tarafından “Mafyanın karşı operasyonu” şeklinde ifade edilen durumun, Türkiye tarihinde hiç olmadığı kadar bir güvenlik tehdidi olabileceği göz ardı edilemez.
Bu nedenle İran Cumhurbaşkanı ve beraberindeki heyete yönelik sabotaj/suikast, Türk yetkililerin daha güvenli bir koruma stratejisine ihtiyaç duyulmasına yol açmıştır.
Bu kapsamda ilk olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın gerek Başkent Ankara’daki gerekse yurt içi intikalllerinde kullandığı kara ve hava araçlarının teknik kontrolleri sıklaştırılmıştır.
Sistemin kilitlenmemesi açısından Erdoğan kadar korunması önemli olması gereken bir başka isim de Bingöl doğumlu Zaza asıllı Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz.
Bu kapsamda Erdoğan ve Yılmaz’ın güvenliğinden sorumlu birimlerin daha dikkatli olmalarını gerektiren yeni mesai kuralları tebliğ edilmiş olabilir.
İlk etapta koruma bürokrasisi; AK Parti sözcüsü Ömer Çelik tarafından açıklanan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, İran'ın Meşhed kentinde toprağa verilen İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin cenaze törenine katılma kararını gözden geçirmesini önermiş ve sonuçta Erdoğan, İran'a gitmemiştir.
Reisi'nin cenaze törenine Türkiye'yi temsilen Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ve Dışişleri Bakanı Dr. Hakan Fidan katılmıştır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise aynı gün İspanya, Somali ve Brunei Büyükelçilerini kabul etmiş, büyükelçiler de güven mektuplarını sunmuşlardır.
Etki ajanlığı tartışmaya açıldı! Seferberlik ve Savaş Hali Kanununda yapılan değişiklik yönetmeliği güncellendi…
Belki Reisi suikastı sonrasında ortaya çıkan sosyo-psikolojik gerginlikle ilgili olmayabilir ama Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçilmesinin ardından 2018'de Seferberlik ve Savaş Hali Kanununda yapılan değişiklikle Cumhurbaşkanına verilen seferberlik ilanı yetkisine ilişkin ayrıntıların yönetmelikle güncellenmesi dikkat çekici.
Yönetmelik, devletin tüm güç ve kaynaklarını barış halinden seferberlik veya savaş haline, bunların henüz ilan edilmemiş olduğu ancak savaşı gerektirebilecek bir durumun baş gösterdiği gerginlik ve buhran dönemlerine süratle ve etkin şekilde geçirebilmek için hazırlıkların yürütülmesini amaçlıyor.
Bu değişikliğin, bazı medya organlarında “en küçük bir muhalif harekette kullanmak için” yapıldığı şeklinde değerlendirildi. Seferberlik ve savaş haline ilişkin düzenlemelerin “NATO planlarından ithal” olduğu iddia edildi.
Yeni yönetmelikte dikkat çeken bir maddeyse Milli İstihbarat Teşkilatı’yla (MİT) ilgili. Seferberlik ve savaş halinde silah altına alınacak MİT mensuplarının, bu teşkilatın emrine tertip edilmesi öngörülüyor.
MİT mensuplarının araçları için sefer görev emri verilmesi halinde de bu emir, yapılacak bildirim üzerine Milli Savunma Bakanlığı’nca ertelenecek.
Bazı uzmanlar, büyük ihtimalle daha önceden Muhafız Alay Komutanlığının görevi olan cumhurbaşkanını ve aile fertlerini koruma görevinin de MİT tarafından yapılacağının anlaşıldığını belirtiyor.
15 Temmuz'dan sonra ihraç edilenler 'yedek er' olarak göreve çağrılabilecek!..
Yeni yönetmelikte bir başka dikkat çeken başlıksa OHAL KHK’leri ile TSK’den, kamu görevi veya meslekten ihraç edilenlerin “yedek er” olarak göreve çağrılması oldu. Buna göre; TSK’den ihraç edilen generaller, eski hava pilotları da seferberlik ya da savaş halinde “yedek er” olarak göreve çağrılabilecek.
DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit’in “savaş ve seferberlik ilan etme” yetkisinin Cumhurbaşkanı Erdoğan'a verilmesine tepki göstererek “Kürtler, demokratlar, devrimciler hedef haline getirilmek isteniliyor" sözlerini ilginç buldum.
Kabine değişikliği ileri bir tarihe ötelendi…
İktidar partisi teşkilatları ve kamuoyunun dört gözle beklediği yeni bakanlar kurulunun tanzimi şimdilik ertelenmiştir. Muhtemelen bazı çevre ve odakların, bakanlar kuruluna önerdiği isimler hususunda bazı tereddütler yaşanmış olabilir.
Nitekim Reisi suikastı öncesinde kaleme aldığım, “Yeni vesayet projesi: Bir emekli general, bir diplomat ve bir ekonomist aranıyor!” başlıklı makalem, bugün gelinen noktaya zannımca ışık tutuyor.
Cumhur İttifakında herhangi bir çatlağa yol açmaması gerekçe gösterilerek şimdiki kabine ile Eylül başına kadar devam edileceği Külliye koridorlarında yaygın bir kanaat. O nedenle koltuğu sallantıdaki bazı bakanların, bu durumdan haberdar olarak derin “oh” çektikleri söylenebilir.
Yeni Anayasa bir başka bahara!..
Türkiye'nin etnik ve dini fay hatlarını harekete geçirme potansiyelli yeni anayasa çalışmalarının sonuçsuz kalabileceği iddiası üzerinde düşünülmeli. Anayasanın ilk dört maddesi bu açıdan önemli. Üniter devlet yapısı korunmalı mı yoksa imparatorluk bakiyesi yeni bir devlet yapısı, anayasaya girmeli mi?