İktidarsan muktedir olacaksın, güç bende deyip yatmayacaksın uyanık olacaksın, halkın sesine kulak vereceksin, kontrolü elden bırakmayacaksın, tek gayeleri makam olan, denizi görüp yılan karayı görüp tilki olan, işgal ettikleri makam ve taşıdıkları sıfatları ikballeri için kullananlara değil, halkı dinleyip ve halka güveneceksin, koltuk verilmedi diye kaçanlara, halka tepeden bakanlara, koltuğa oturduğu zaman halktan kopanları dinlemeyeceksin, o tipler ülkenin ve yaşadığı kentin sorunları karşısında görmez ve duymazlar ve oyunları  bilmezler çünkü onlar oynanan her oyunun bir parçasıdır.

Konum iktidar ve AK Parti olduğuna göre, ‘iktidar ve muktedir’ konusunu İzmir özelinde değerlendirdiğimde maalesef ortaya ciddi bir zafiyet ve delalet eksikliği çıkıyor.

2001 den 2019’ a kadar iktidar olan AK Parti, 2007 yılına kadar mevcut sisteme uyum sağlamak ve belirli bir zümrenin hegemonyasını yıkmak için uğraştı, muhalefet partilerinin iddia ettiği gibi bırakın kadrolaşmayı, bir tane dahi bürokratı yoktu. Günümüzde Milli Eğitim, Tarım,  Emniyet, Maliye, Sağlık, PTT gibi halkın her daim işinin düştüğü bütün kurumlara hükümetin atadığı il müdürlerinin % 80’ i o koltuklara atayan hükümete, dolayısıyla AK Partiye karşıdır ve gizli bir eylem içindelerdir. Bunu görmemek için kör olmak, serzenişte bulunan halkı duymazdan gelmek için de sağır olmak gerekir… Kaldı ki, halkın içinde olan bir insan bunu fark eder.

Herhalde tesadüf değildir: 2018 yılı itibariyle ‘insanı yaşat ki devlet yaşasın’ düsturuyla hareket eden şeffaf devlet ve kurumları halkı canından bezdirir oldu. Her ilde her yolda gece gündüz trafik kontrolü, her çarşı pazarda maliye kontrolü, bırakın İzmir’ in her giriş çıkışını her semtinde trafik kontrolleri, çarşı ve pazarında da mali kontroller vardı.

Kamu ve özel hastaneler insanlara hizmet edip, kadroları halkı güler yüz karşılayıp, sorunlar çözerken, son yıllar özellikle kamu hastaneleri insanları canından bıktırır oldu, herhangi bir işlem için aylar sonrasına sıra verilir, kapıcısı, hemşiresi ve bazı doktorları insanlara insan gibi davranmaz oldu. Bu sadece hastane postane değil, birçok kamu kurumunda aynı muamele… Ne oldu da geçmişe dönüldü, halka eza ve cefa çektirilir oldu?

Trafik kontrolü hegemonyasını şahsen ben yaşadım. 2018’ in 10’ uncu ayında İzmir’den Gaziantep’e kara yoluyla seyahat ettim, güzergâhımdaki 8 il ve birçok ilçede tam 17 yerde trafik kontrolüyle karşılaştım, 20-30 araba sırada vatandaş saatlerce bekliyor, bazı memurlar ceza yazmak için elinden ne gelirse yapıyor. Dönüşte ise tablo aynı, 18 kontrolle karşılaştım.

Araç ve kimlik sorgulamaları saatler alıyor. Sıra beklerken birçok vatandaştan: “AK Parti hükümeti milleti soyuyor, hükümet ceza ile kendini kurtarmaya çalışıyor” gibi sözlerini işittim. Hal böyleyken, ne zaman 31 Mart yerel seçimler bitti, ne İzmir’ in sanayi sitelerinde bir maliyeci gördüm ne de İzmir’in giriş çıkış ve merkezinde trafik kontrolüyle karşılaştım. Hatta komşu illere seyahatimde bir tane dahi trafik kontrolüne rastlamadım, neden acaba?

Ne oldu da bu devletin kurumları 31 Mart seçimlerinden sonra bu faaliyetlere ara verdi? Yerel seçim sathına girildiği dönem yapılan uygulamalar seçim güvenliğini sağlamak için bir çalışma mıydı, yoksa iktidarı yıpratma planı mıydı? Ya da 17-25 Aralık ve 15 Temmuz olaylarının bir devamımıydı? Devamıysa iktidar olan bir partinin teşkilat ve milletvekillerine iş yapar ve bu olanlar karşısında neredelerdi? İzmir’e baktığım zaman ben ne iş yaptıklarını ve nerede olduklarını biliyorumda bilmeyenler adına soruyorum.

AK Parti milletvekilleri sayın Cumhurbaşkanının gözüne nasıl gireriz, bir sonraki seçimde yerimizi nasıl sağlama alırız, teşkilatlarda nasıl kadrolaşırız telaşındaydılar. İl teşkilatları da ikballeri için çalışıyorlardı. Aslında iktidar olan partilerin teşkilatları parti yanında hükümetinde temsilcisi, il başkanı da Başbakan yardımcısı gibi çalışması, bölgenin problemleri, halkın da sorunlarıyla ilgilenmesi gerekirken onların böyle bir dertleri yoktu.

Unutulmasın ve gözardı edilmesinki bazı tehlikeler kapıda bu sadece AK Parti ve hükümete karşı filan değil Türkiye’ ye karşı bir oyun oynanıyor. Son günler ABD ve AB’ nin Türkiye’ ye karşı aldığı tedbirler, olmazsa olmaz diye dayatılanlar ve tehditleri, Fransa’nın PYD-PKK temsilcilerini devlet protokolüyle karşılaması, ABD’nin, Rusya ile S-400 pazarlığının, PYD-PKK’ya yapılan operasyonların durdurulması talepleri, bu tehlikelerin ayak sesleridir.

Madımak Oteli olayının baş sorumlusu olarak görülen Karamollaoğlu’yla CHP’nin aşkı, PKK-PYD sözcüsü HDP ile sözde milliyetçi, İYİ partinin omuz omuza olup hükümete karşı ABD ve AB ile aynı dili konuşması herhalde tesadüf değildir. AK Parti karşıtı olmak R. Tayip Erdoğan’ı sevmek ve sevmemek ayrı bir şey Türkiye’nin çıkarlarını göz ardı etmek ayrı bir şey…