Bugun...




facebook-paylas
Türk Ruhu
Tarih: 09-09-2019 05:54:00 Güncelleme: 09-09-2019 05:54:00


Bir oğlun dünyaya gelipte mini mini gözleriyle sana bakmaya, sana tatlı tatlı gülmeye, mini mini kulağı ata sözlerini anlamaya başladığı vakit, ona söyle, her gün söyle, hiç durma söyle:

 

Ey Türk Yavrusu!

Millet kardeşini, din yoldaşını sev. Çalış, kazan, zengin ol. Kendine ve millet kardeşlerine faideli ol.


Ey Türk Yavrusu!

Türk yurdunun bir ucu Tuna, bir ucu Sudan, bir ucu İran, bir ucu Cezayirdir. Bu yurt, senin anandır. Bu yurt dedelerinin kanıyla sulanmış mübarek bir topraktır. Bu yurdun neresini kazarsan Türk kemiği çıkar!
 

Ey Türk Yavrusu!

Bir dedelerin buraları aldıkları zamanlar, oralardaki insanların canına ve malına dokunmamış, o milletleri rahat içinde bırakmış idiler. Yurdumuzun kucağında, anamızın ocağında onlar için bir yer bırakmışlardı. Lakin bu üvey oğullar, bu nankör insanlar, Türklerin bu arslanca davranışına pek alçakça karşılık verdiler. 


Ey Türk Yavrusu!

Onlar içimizde kurt gibi davrandılar. Dış düşmanlarımızla birleştiler. Yurdumuzun dörtte üçünü elimizden aldılar, sevgili anamızı yaraladılar. Binlerle, yüz binlerle memedeki çocuklarımızı, ak sakallı pirlerimizi kestiler, kadınlarımızın ırzına geçtiler, hatta bu canavarlar, mini mini kızcağazlarımızın bile ırzını çiğnediler.

 
Ey Türk Yavrusu!

Evvelce iç kurdu, şimdi dış yılanı olan bu alçakları unutma. Dedelerinin kanı “Türk yavrusu! intikamımı al” diye bağırıyor. Irzları yıkılarak ateşlerde yakılan Türk hatunlarının göklerde size bakan ruhları “Ey Türk oğlu! Irzımıza sürülen lekeyi alçak düşmanların kanıyla yıka” diye ağlıyor ve inliyor.

 
Ey Türk Yavrusu!

Peygamberin ruhu sana diyor: “Ey dinimin bekçisi Arslan Türk! Camilerime asılan çanları indir, şehitler toprağını, Türk yurdunu, çalab evini alçaklardan kurtar!”

 

Ey Türk Yavrusu!

Haydi yaralarını sar, cılızlıktan, hastalıktan, yoksulluktan kurtul. Çalış, çabala, hiç durma, hazırlan ve bekle. Yürek almak için şanlı dedelerini, Moskof kırlarında, Macar illerinde, Arabistan ve Afrika çöllerinde şanlı al bayrağımızı gezdiren Arslan Türkleri hatırla. Yüreğini yakmak ve gayretini kızıştırmak için akıtılan Türk kanlarını, yakılan ve parçalanan Türk canlarını hatırla.


Ey Türk Yavrusu!

Yunan, Bulgar, Sırp adlarını, bunlar gibi yapan yahut yapmak isteyenleri hiçbir vakit unutma! Biz gafil avlandık, sen gafil olma. Biz gafil davrandık, sen gözünü aç. Bize yalan söylediler, gerçeklik tasladılar, bizi kandırdılar, kendileri uyandı, bizi uyuttular, bizi avuttular. Onlar çalıştı ve kazandı, kendi yurdumuzda bizi yoksul koydular.


Ey Türk Yavrusu!

Türk yurdunda en yoksul, en zavallı, en muhennet çeken yine Türk'tür. Biz viran kulübelerde, yıkık evlerde yarı aç yarı tok sürünüp dururken onlar, bir taraftan Türk’ün zulmünden mızlanıp dünyanın kulağını dolduruyor, diğer taraftan Türk sayesinde, Türk yurdu üzerinde kazandıkları liralarla yaptırdıkları konaklarda, saraylarda zevk ediyorlardı ve ediyorlar. Kendi milletlerini sevdikleri, bir birine yardım ettikleri için onlar, güya reaya iken kuvvetli ve saadetli, biz ise güya bu yurdun sahibi iken yoksul ve sefil iden halde böyleyiz.


Ey Türk Yavrusu!

Kardeşim Turgut’u okutmak istedim. İstanbul’da on paraya satılan kitapları iki kuruşa, tanesi bir paraya satılan kağıtları yirmi paraya köyümüzün bakkalı istefan’dan satın aldım. Amucam Memiş'te kendi köy bakkalı Ağop’tan böyle satın almış. Her işi buna göre tut. Karlar altında, güneşler ve yağmurlar altında, ayazlar, boralar içinde ne gerek, çalışarak aldığım mahsulün beş kilosu, Turgut’un mektep masrafına gitti! Köyümüze geldiği vakit yırtık kunduraları, parçalanmış paltosu, rengi uçmuş pantolonu ile biz Türklerin merhametini kazanmış olan İstefan, on beş senede köyümüzün sahibi oldu. Şimdi biz Türkler, bu memleketin sahibi olan biz oğuz torunları, bakkal İstafan’ın kölesiyiz. Yedi yıl evvel kız kardeşimi ere vermiş idim. Düğün masrafı olarak İstefan’dan bin kuruş aldım, bin beşyüz senet verdim. Yedi senedir, elime geçeni İstefan’a veriyorum, hala vereceğim bin beş yüz…Bugün İstefan istese mahkemeye gider, öküzlerimi sattırır, tarlamı elimden alır.


Ey Türk Yavrusu!

Papuçsuz İstefan bugün çelebi oldu. Ben pabuçsuz kaldım. O evvelleri bize “buyurun ağa” der ayağa kalkerken bugün biz ona kavuk sallamaya borçluyuz. Buraya geldiği vakit başında yağlı bir fes bulunan İstefan, bugün çocuklarına şapka giydiriyor. İhtimal ki bizden aldığı paraları Yunan donanmasına iane gönderiyor. Ah yavrum! Eğer büyük olsan da düşünebilsen, bana derdin: Neden bir Ahmed, bir Mehmed köy bakkalı olmuyor ve neden İstefan oluyor da kazanıyor? Yavrum, çünkü köy bakkalı bir Ahmed olsa evvela biz onu çekemeyiz, kıskanırız, ondan alış veriş etmeyiz. Her ne satarsa pahalı ve fena buluruz. Onu batırmaya uğraşırız ve şayet batarsa, seviniriz. Lakin, ah yavrum, dahası var, çok kere, bakkal Ahmedler de bize İstefan’dan ziyade fenalık etmeye, daha fena mallar sürmeye, uğraşır! Dahası var: Bakkal İstefan’ı kasabadaki zengin milletdaşları, papazları ve şehirdeki büyükleri tutar, ona yardım eder, ne isterse yollar, hasılı ona her türlü yardımı eder. İstefan da onlara karşı doğru davranır ve sonra o da her milletdaşına milletin işlerine yardım eder.

Biz bunun aksini yaparız. Komşumuz açlığından ölse, hiç aldırmayız. başka bir komşumuz iflas etse, ona acımak ve yardım edecek yerde: oh olsun… Müstehak olmuştu!” deriz ve onun bir sürü fenalığını sayar dökeriz. İstefan kasabaya gitse milletdaşlarının kucağı kendisine açıktır. Papaz onu bir baba oğlunu kabul eder gibi kabul eder. Biz ise kadıya gitsek, yanına sokmaz, müftüye gitsek, söylediği sözleri anlamayız. Beğler ve ağalar bize abdal, birer sağmal inek gözüyle bakar. İmamlara gitsek “cenazen mi var” diye sorar. Çömezlere gitsek, ölülerimize aşır okumak devasıyla paramızı çeker. Şeyhlere gitsek, bize muska satar, dervişlere uğrasak “dünyadan geç!” der de kesemize sarılır. Hasılı biz bir birimizi sevmeyiz…


Ey Türk Yavrusu!

Sen bize benzeme, şanlı dedelerine benze, yurdunu, milletini, millettaşlarını sev, bunları sevmek çalabı sevmek, dinini sevmektir. Yurdu sevmek, ibadettir, milletdaşlarını sevmek ibadettir. Milletini sev, kusuru varsa kusuruyla sev, sev, çünkü milletin senin kanındır, senin canındır, sendir!

Özdemir (Filibeli Ahmed Hilmi)  Matbaa İslamiye 1329

Eski Türkçe’den okuyan Uğur Kolsuz/İzmir Vali Yardımcısı





FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


HABER ARA
YUKARI