Dünyaya, “iyi polis ve kötü polis” kavramlarını ilk pazarlayan ülkedir ABD. Ve bu PR üzerinden bunca yıldır dünya hakimiyetini devam ettiriyor. ABD’nin dünya stratejisi çok net; kullan at! Gelenlerin ülke menfaatleri doğrultusunda gerektiğinde eski başkanlarını, bakanlarını, askerlerini, yöneticilerini ve halkını gözünü kırpmadan harcayan- kötüleyen-yargılayan kirli bir dünyadır ABD sistemi.

 Özetle ABD, kullan ve at stratejisini sadece yurt dışındakilere değil, gerektiğinde kendi içinde de uyguluyor. Herkes “ABD şimdiye kadar girdiği hiçbir ülkede başarılı olamadı” dese de ben aksini iddia ediyorum ve “ABD’nin yöntemi zaten bu” diyorum. Çünkü ABD hiçbir ülkede ve coğrafyada sorumluluk sahibi olmak-yük almak- görünmek istemez. Boz, ayrıştır, çatıştır, nemalanmaya devam et taktiği ile hareket eden ABD’nin en önemli güçlerinden biri de hedefindeki ülkelerde fonladığı basın, yayın, STK, sanatçı, edebiyatçı, iş dünyası kanatlarıdır.

 Misal; elle tutulur gözle görülür hiçbir çalışması olmayan bir STK, Hakkari’nin en ücra köşelerine kadar gidip “cinsiyet eşitliği” temalı çalışmaları hangi mantıkla ve maddi güçle yapar? Bu STK yüksek tutarlı yurt dışı fonlarına nasıl ulaşır? Hiçbir bağı olmadığı halde Hollanda, Danimarka ve daha nicesi Türkiye’nin en uzaklarını neden önemser? Ya da Güneydoğu’da yerel bir yazarın yıllar öncesinden Osman Kavala’nın fonladığı bir kitap yazdığını kaç kişi biliyor? Amacı sadece o kişiye para-güç kazandırmak olan, hiç okunmayan ve gündeme gelmeyen (öyle de bir derdi olmayan) ülke/sistem karşıtı bu kitaplar ve çalışmalar neden yapılır? Maddi-manevi-makamsal güçlendirilen isimler onlarca yıldır kime hizmet ediyor? 

Nasıl bir taktikle hareket ediyor? Bu yönde yöneltilecek ve aslında cevabı alenen ortada olan çok fazla soru var. Öyle böyle değiller! Sanat, müzik, edebiyat, STK, iş dünyası, basın ve medya başlıkları korkunç bütçelerle fonlandı ve halâ fonlanmaya devam ediyor. Her şey üç beş kişi arasında döndürülüyor! Şimdilerde çok küçük çaplı deşifreler başlasa da bu fonlu kesime dair görünenin binlerce katı halâ piyasada. Evet ABD’nin içte ve dışta tek stratejisi “kullan at” odaklı. Irak ve Afganistan başta olmak üzere ABD nereye ayak basarsa ya da kimin elini tutup “dostum” derse kucağına pimi çekilmiş bombaları bırakıp kaçıyor. Şu an Avrupa ülkeleri dahil tüm dünyaya savaş açma/çatışma görevini üstlenen Trump nasıl ki kendinden öncekileri kötü polis ilan edip yeni bir dönem başlattıysa, Trump’tan sonra gelecek olan başkan da Trump’ı kötü polis ilan edecek ve dünya ile yeni bir dönem başlatacaktır. 

İsimler değişse de sistem değişmiyor! Bu örnek üzerinden dilerseniz Trump’ın “Gazze bizimdir” açıklamasını da konuşalım. İsrail-Hamas Savaşının ilk günlerinde şu başlıkla seslenmiştim köşemden; “Bir Taşla İki Kuş Netanyahu ve Hamas.” Netanyahu ile bölge ve Hamas dizayn edilecek sonrasında da iyi polis devreye girecek ve Netanyahu kötü polis olarak kenara çekilecekti. Ki geldiğimiz noktada bunu görmeye başladık. ABD “kullan at kartları” sayesinde her daim kazanıyor bilhassa da Ortadoğu’da.

 OKYANUS KASIRGALARI EKSİK OLMAZ 

Dünya yeniden sömürge sistemine geçiş yaparken, Gazze yeraltı-yerüstü stratejik değeri ile ABD’nin bir eyaleti olur mu olmaz mı bilmiyorum fakat bu duruma Türkiye dışında kimselerin de sesi soluğu çıkmıyor/çıkamıyor. Kısa bir süre önce Filistin’in Filistin halkına ait olduğunu savunan Ürdün Kralı 2.Abdullah çark etti ve Trump ile görüşmek için acilen Beyaz Saray’a gitti. 

Gerçekleşen görüşmeden yansıyan “can çekişen” beden görüntüleri ve Kral 2.Abdullah’ın yaptığı “Trump’ın Gazze planını kabul ediyoruz ve Filistinlileri Ürdün’e kabul ediyoruz” açıklaması “biyad-ın ilanı” niteliğindeydi. Öyle görünüyor ki Trump bu işten çok büyük zevk aldı ve bundan sonra liderleri tek tek çağırıp bu görüntüleri verdirerek dünyayı zorbalamaya devam edecek. Trump’ın Filistinlilere Ürdün ve Mısır’a tek yönlü gidiş bileti vermesi de beni şaşırtmadı çünkü Lübnan ve Ürdün dibe vurdu. Ayrıca son yıllarda Mısır enteresan bir şekilde cazibe ve yatırım merkezine dönüştürülüyordu zaten. 

Pek çok marka Mısır’da yatırım yapmaya ve hatta devasa üretim alanlarını Mısır a taşıma kararı almaya başlamıştı. Öyle görünüyor ki Mısır, Ürdün, Lübnan Filistinlilerden sonra birkaç ülkeye daha adres olarak gösterilecek ve “Koloniler Ülkesi” yapılacak. İyi polis ve kötü polis kavramlarıyla birlikte “reklam” kavramının da mucidi olan ABD, dünyanın çatısı olmak için bunu en iyi şekilde kullandı. Çizgi film, sinema, müzik, marka endüstrisinde yarattığı karakterleri, dizileri, filmleri, müzikleri, ürünleri tüm kıtalara başarıyla pazarlayarak 7’den 70’e tüm kesimlerin gözünü-gönlünü-zihnini fethetti. ABD’de üretimi yapılan çoğu film ve dizi “mesaj verme” misyonunun elçileridir. Toplumların kıblesine ABD’yi almalarını sağlayan bu yapıtlar aynı zamanda beyinlere de hipnoz etkisiyle “olacaklara biyad edilmesi” gerektiğini aşılıyor. 

Misal son yıllarda yaşanan pek çok olay Simpsonlar çizgi dizisine bağlansa da bu konuda net konuşamıyorum çünkü bu olay tıpkı “tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan” paradoksu gibi. Yani Simpsonlar olayları önceden biliyor muydu, yoksa olaylar olduktan sonra Simpsonlar’a eklemeler yapılıp düzenleniyor muydu, ya da sırf Simpsonlar haklı çıksın diye uğraşan gizli bir ekip mi vardı? Barack-Micheal Obama çiftinin finanse ettiği “Dünyayı Ardında Bırak” filmi de böyle bir şey. 

Trump’ı kötü polis ilan etmeye hazırlık olarak gördüğüm bu filmin 2. çekimini de bekliyorum zira bunca derin mevzu tek bir filme sığmaz diye düşünüyorum. Dünyayı Ardında Bırak filminin verdiği mesajların dehlizlerinde Amerikalıların “Yeni Amerika” hayali/özlemi var. Zorbalığın Nirvana’sına ulaşan ABD’nin günahlarıyla yüzleşmesini ve giderek boğulmasını anlatan film, her saniyesiyle ve her karesiyle çok derin mesajlar veriyor. Filmde düşen uçaklar, bozulan elektronik cihazlar, kıyıya vuran gemiler, kesilen iletişim ağları, yangınlar, anlamlandırılamayan gökyüzü ve doğa olayları, mantığını kaybeden insanlar ile yüzleşen ABD bir nevi yaptıklarının diyetini ödüyordu. 

Bilhassa da kontrolden çıkarak birbirine çarpan ve kendini imha eden Tesla araçlar önemli bir detaydı. Şimdi soruyorum size filmde yer alan bu yüzleşmeler görülmeye başlamadı mı? Düşen uçaklar, yangınlar, iletişim sorunları, teknolojik saldırılar, çıldıran insanlar ve daha nicesiyle yüzleşiliyor… Ki önümüzdeki süreçte çok daha fazlasının olma ihtimali yüksek ve yıkıcı ifşalar ile kılıçlar çekilecek. Evet ABD’nin yaptıklarıyla yüzleşme/hesaplaşma vakti yaklaşıyor. Bu yüzleşmeler sonucunda “Yeni Amerika” inşa edilecek gibi görünüyor fakat Yeni Amerika dünyanın hayrına mı şerrine mi vesile olacak orasını bilemiyorum. Yeni bir Amerika ile tüm dünya ve tüm oluşumlar, sınırlar, anlayışlar sil baştan yaşayacaktır elbette. Zira Pandemi ile birlikte “Yeni Dünya Düzeni”ni boşuna konuşmadık. 

Türkiye’nin ilan ettiği “Türkiye Yüzyılı” gibi  tüm ülkelerin kendini güncelleme isteği boşa değil. Velhasılı kelam ABD kaybetmiş gibi görünerek bıraktığı enkazlar üzerinden şimdilik kazanmaya devam ediyor. ABD Başkanı Trump yemin töreninde de  kazanmak üzerine önemli bir mesaj verdi dünyaya. Arkasına sermaye, teknoloji ve iletişim güçlerini alarak yemin eden Trump; “dünya ve sermaye benim avuçlarımda” diyordu lakin bu güç Trump’a, ABD’ye ve arkasında yer alan isimlere yaramayacak büyük ihtimalle…