Bugun...


FAHRETTİN AKAL

facebook-paylas
Reel Politik ve İlkesel Duruş
Tarih: 11-04-2018 14:52:00 Güncelleme: 16-04-2018 09:45:00


Her birey ait olduğu örgütlenme içinde birbirini etkilemeye, belirli davranış kalıplarını yerleştirme ve yönlendirmeye çalışır. Bu, güç kazanma, örgüt içinde etkin olma ve hükmetme güdüsüdür. Bu güdü örgüt içi bireyleri politik davranışlara sevk eder. GÜÇ, bir kişinin ya da bir grubun diğerlerine kendi istek ve hedeflerini kabul ettirme ve yaptırma becerisidir.Güç sahipleri, gücün kazanılması, elde tutulması, kullanılması ve yönlendirilmesi konusunda çeşitli politik davranışlar geliştirir. Bu davranış kalıplarını da meşru temellere dayandırma çabasına giderler.

 

Gücü elde tutma adına geliştirilen politik davranışlar, iki ana temel üzerine yükselmiş tarih boyu. Birincisi başlangıç değerleri olarak ilkesel boyut, ikincisi kazanımı elde etme adına reel politik. Örgütsel yapılar (stklar, dernekler, partiler, cemaatler, meslek odaları ...vs.) ilk kuruluş aşamasında dayandıkları temel dünya görüşü üzerine ilkesel davranış kalıpları geliştirir. Zamanla bu yapılar, gerek örgüt içi gücü elde etme, gerekse örgütün gücünü dış dünyada kullanma uğruna ilkesel duruşlarını, temel ilkelerini bırakmaya başlar.

 

İşte sorunlar da tam da bu aşamada başlıyor. Örgütsel yapılar, kurumlar, gücü elde tutarak ve gücü kullanarak elde edilen dünya nimetleri ve çıkarlar uğruna ilk başlarken kuruldukları temel ilkeleri didikliyor ve terk ediyor.  Sonra da güç ve kazanımları için reel politiğe sarılıyor. Reel politik sadece çıkarları meşrulaştırma için bir araç haline geliyor.

 

“Ne yapalım, konjektür böyle idi”, “Hele şu aşamayı geçelim.” “Hele şu kazanımı elde edelim.”  “Hele o koltuğa makama geçelim.” Daha sonra ilkelerimizi topluma yerleştirme imkanı fırsatı buluruz. “Ama önce koltuk ve gücü ele geçirelim.” Söylemleri reel politiğin adeta can simidi oluveriyor. Örgütsel yapılar içerisinde  ilkesel duruş gösteren kişiler ve o oluşumun doğal tabanı geleneksel dava adamı haline, oluşumu yönetenler de makam adamına evriliyorlar. Bildiğimiz klasik dava adama, cefa adamı dönüşüyor.

 

Parti, dernek, meslek kuruluşları vs. yapıların ilksel duruştan, reel politiğe evrilmelerinin ana nedenlerinden biri ise yönetici pozisyonundaki kişilerin ehliyet ve liyakattan uzak olmaları ya da gücün dayanılmaz tesirine kapılan zayıf karakterli olmaları. Buna eşgüdümlü olarak, oluşum içindeki gücü elde etme savaşları güce talip olan tarafları makyevelist bir nlayışa itiyor. Gücü elde etmek için her yol mübahtır çıkışı ile ilkesel olmayan ittifaklar, koalisyonlar, ilişkiler devreye giriyor. Bu da ilkesellikten evrilme ve devrilmenin diğer bir nedeni. Daha sonraki süreçte ilkeli, temiz, dürüst kişilerin güç sahibi yöneticiler ve çıkar grupları ile baş edememeleri, kurumların kişiliksiz, ilkesiz, günlük çıkara dayalı, gösteriş jargonlu politik davranışlar geliştirmesine yol açıyor. Tabi ki sonuç, samimiyetten yoksun dünyalık kişisel ikbale dayalı bozulmuş ve kokuşmuş yapılar toplumun her tarafında türüyor… 

 

Bu tür yozlaşmış yapıları ıslah etmek için yola çıkan “değişim” yanlısı hareketler hemen türemeye başlıyor. Bu hareketler görünürde amaçları “evrilmiş bu yapıları değiştirmek” olan bir tabana sahipler. Ama hareketi yönetenlerin bunun yerine o yapıyı yönetip gücü elde etmek hep gizli ajandaları olması en büyük handikapları. Maalesef bir önceki yapıdan yeterince nemalanamayan eski kadrolara ya da rakip çıkarcı kadrolara sahip bu hareketler. “Değişim” kavramını, kişilerin ve yöneticilerin “yer değiştirmesi” olarak kullanan bu karakterler, tabanın samimi bağlılıklarını hedefe ulaşmak için harekete geçirirler… Bu uğurda harcanır tüm emekler, niyetler ve duygular… Neticesinde DEĞİŞİM kavramının ilkesel, zihinsel ve icrai temelli olup olmadığı salt yer değiştirme olduğu yönetim kadrolarının yer değişmesinden kısa bir süre sonra açığa çıktığı net olarak tarih boyu görülmüştür.

 

Peki ya bu güzel süslü sloganlara inanıp peşinden giden temiz ama saf kitlelere ne demeli?

Milli Şairimiz M.Akif Ersoy’un dediği gibi; Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!

Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?

"Tarih"i  "tekerrür"  diye tarif ediyorlar;

Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?





FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


HABER ARA
YUKARI