Türkçede bir atasözü var; “gizli çiftleşen koyun aşikare kuzular” diye. Bu atasözünü diplomatik kaynakların İran ve ABD arasındaki gizli görüşmeleri yakından izlemesi ile aynı kefede değerlendirin. İran'daki Velayeti Fakih rejiminin, can düşmanı ilan ettiği ABD ile temaslarını neden gizlediğini anlamaya çalışın.
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin ölümünden önce bilgisi dahilinde, 14 Mayıs Salı günü ABD ve İran, Orta Doğu'daki gerilime ilişkin Umman'da gizli görüşmelerde bulunmuşlar. Gizli görüşmelere, ABD tarafından Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Orta Doğu ve Kuzey Afrika Koordinatörü Brett McGurk ile İran Özel Temsilcisi Abram Paley katılmış.
IRNA haber ajansı, geçtiğimiz Cumartesi günü geç saatlerde, İran İslam Cumhuriyeti'nin Birleşmiş Milletler temsilcisi Umman'da İran ve ABD arasında
dolaylı görüşmeler yapıldığını doğruladı. ABD yönetiminin Orta Doğu'daki krizin
bölgesel bir savaşa dönüşmesini engellemeye çalıştığı ifade edildi.
ABD, İran'ın bölgedeki vekilleri ve müttefikleri üzerinde önemli
bir etkiye sahip olduğunu biliyor.
İran'ın yönlendirdiği ve desteklediği gruplar arasında Lübnan'daki Hizbullah, Suriye ve Irak'ta
ABD kuvvetlerine saldırılar düzenleyen milisler ve hâlen Kızıldeniz'de gemilere saldıran Yemen'deki Husiler var.
Amerikalılar, İranlı muhataplarından bu grupların İran yönetimi
tarafından kontrol edilmesini talep etmişler.
İki ülke, son yıllarda Tahran'ın nükleer programını
engellemeye yönelik tedbirler, esir takası ve
İran'ın yurtdışındaki dondurulmuş fonlarının
serbest bırakılması konularında dolaylı görüşmeler yürütüyordu.
"Amerikan tabutu" Reisi'nin
öldürülme nedenini net ifade ediyor!..
Biliyorsunuz İran rejiminin resmi açıklamasına göre
Cumhurbaşkanı Reisi ve beraberindeki heyetin ölümüne sebeb olan,
suikast veya sabotaj değil, zor hava koşullarının sebeb olduğu, trajik helikopter kazasıdır.
Dolayısıyla ne ABD ne İsrail bu katliam gibi kazadan sorumlu tutulmamıştır. Çünkü Tahran yönetimi, ABD ile yakaladığı diyalog zeminini kaybetmek istemiyor.
Bu yakınlaşmanın boyutları ve mesafesi, Reisi’yi taşıyan
helikopterin düşmesiyle açığa çıktı. Nitekim ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü
Matthew Miller, Washington'da yaptığı açıklamada
İran'daki kazayla ilgili olarak “İran hükümeti bizden yardım istedi” dedi
ve ancak "lojistik nedenlerden" dolayı yardım sağlanamadığını belirtti.
O nedenle “İran Cumhurbaşkanı Reisi’yi Amerikan tabutuna
Kasım Süleymani’nin adamları mı koydu?” yazı başlığı, bu süreçte yaşanılanları çok net ifade etmiştir.
İran ordusu ABD’den yardım
isteyen sivillere inat Türkiye'yi tercih etti!..
Reisi’yi fiziken tasfiye eden İran ordusu ve istihbaratı içindeki
ana güç damarı, Kasım Süleymani ve onlarca
İran’ın üst düzey askerini yok eden
ABD ile anlaşma arayışlarına tepki göstermiştir.
Rusya'nın bu tepkiden rahatsız olduğunu sanmıyorum.
ABD ve İsrail'in Ortadoğu ile daha fazla meşgul olması,
Ukrayna'yla daha az ilgilenmesi ile eş değer.
ABD ile kontrollü çatışan İran’ın, Rusya’nın güvenlik
politikasına daha çok katkı sunduğu söylenebilir.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller’in ifşa ettiği,
Cumhurbaşkanı Reisi’iyi taşıyan helikoptere
ulaşabilmek için ABD’li yetkililerden yardım istemesi olayının
perde arkasında yaşanılanları bir de benden okuyun.
Sivil bürokrasinin ABD ile temasından haberdar olan
İran Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri,
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin düşen helikopterinin
arama kurtarma çalışmalarına destek vermesi için orduda seferberlik ilan etti.
Bununla kalmadı Milli Savunma Bakanı emekli Orgeneral Yaşar Güler’in açıkladığı gibi;
“olayın haber alınmasını müteakip İran makamlarından
gelen gece görüş kabiliyetli helikopter talebi üzerine hazırlıklara başladık,
bu kapsamda tarafımızdan mevcut şartlarda daha faydalı olabileceği
değerlendirilerek AKINCI İHA’nın da hazırlanması talimatı verildi.”
İran ve Türkiye arasındaki arama kurtarma diplomasisinde
askeri aktörler perde arkasında kalmayı yeğlediler. Nitekim Türkiye Milli Savunma Bakanlığı açıklamasında bu süreç,
“İran makamlarınca Dışişleri Bakanlığımız aracılığıyla
yapılan talebe istinaden” şeklinde ifade edildi.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller’in
“İran hükümeti, bizden yardım istedi ancak ‘lojistik
nedenlerden’ dolayı yardım sağlanamadığı” açıklamasına
konu olan fiili durum benim anlattığım gibidir.
İran ordusu; ABD’nin hava sahasına girerek,
ülke güvenliğini riske edecek sinyal istihbaratı faaliyetini
engellemiş, NATO üyesi olmasına rağmen düşmana korku dosta güven veren komşusu Türkiye'nin kurtarma çalışmasına katılmasını talep etmiştir.
Bazı uluslararası ilişkiler uzmanlarına göre Reisi'nin ölümü
sadece Dini lider Hamaney’in yerine kimin geçeceğini
belirlemeye yönelik bir sabotaj/suikast değildir.
Aynı zamanda İran devletinin Ortadoğu’da ABD ve İsrail için dikensiz gül
bahçesi olmasına yönelik uluslararası sermaye gruplarının
planlarını boşa çıkarma operasyonu olarak görülebilir.
Reisi'nin ölümü, İran'da bir halef-selef krizi yarattı!..
Reisi'nin İran'ın bir sonraki dini lideri olması bekleniyordu.
Evdeki hesap çarşıya uymadı. Ölüm meleği Azrail’in başka planı vardı ve devreye girdi. Fransa eski Devlet Başkanı Charles de Gaulle’ün dediği gibi,
‘mezarlıklar vazgeçilmez insanlarla doludur’.
İbrahim Reisi, İslam Cumhuriyeti'nde gücün zirvesine
yakın bir konumdaydı ve bu zirveye yükseleceği tahmin ediliyordu.
İran dini kurumu, başkanlığı sırasında Reisi'ye büyük yatırım yapmıştı ve onu Hamaney'in potansiyel halefi olarak görüyordu.
Lakin kader ağlarını çoktan örmüştü, şairin dediği gibi; beşeri kaderin üstünde ilahi kader vardı.
Reisi'nin ölümü, İran'ın en güçlü adamı olan 85 yaşındaki
Dini Lider Ayetullah Ali Hamaney'in yerine
kimin geçeceği konusunda soruları da gündeme getirdi.
Müteveffa İran Cumhurbaşkanı Reisi, aşırı muhafazakarların
İslam Cumhuriyeti üzerindeki hakimiyetini
sağlamlaştırmak için reformistleri siyaseten tasfiye eden ekiptendi.
Kaderin cilvesine bakın ki kendisi de ilelebet tasfiye oldu.
Reisi'nin ölümünün ardından İran'daki ruh hali de ülkenin kendisi kadar bölünmüş durumda. TV ekranlarına bakıp da tüm İran halkının matem tuttuğunu sanmayın.
Bazıları dua edip ağlarken, çoğu da bundan keyif alıyor.
İranlı veya İrancı dostlarımızın zoruna gitse de gerçek bu.
Reisi, çoğu özgürlük ve kendi kaderini tayin etmek için çabalayan
yeni nesil arasında pek popüler değildi; tam tersine orta yaş kuşak ve üzerindekiler onu 1980'lerde binlerce muhalifi idam ettiren önde gelen bir savcı olarak da hatırladı.
İran bir açmaz içinde. Acil seçime gidilmezse bu,
Hamaney'in halefini yönetebilecek güç gruplar
arasındaki çekişmenin çözümsüz olduğu anlamına gelecektir.
Bu ise Velayeti Fakih rejiminin sonu olmaz mı?
Geçici Cumhurbaşkanı, Ayetullah
Meclisine değil Devrim Muhafızlarına yakın!..
İran Anayasası'nın 131. maddesi uyarınca, cumhurbaşkanı birinci yardımcısı, parlamento başkanı ve yargı başkanından oluşan bir konseyin, ülkeyi en fazla 50 gün içinde yeni cumhurbaşkanının seçimine hazırlaması gerekecek.
İlk etapta Dini Lider Ayetullah Ali Hamaney’in onay vermesiyle
Muhammed Mokhber geçici olarak Reisi’den boşalan
Cumhurbaşkanlığına vekalet edecek.
Dini lider Hamaney’in müteveffa İbrahim Reisi’nin yerine atadığı Muhammed Mokhber, Devrim Muhafızları'na yakın birisi olarak tanınıyor.
Mokhber, Ekim 2023’te Moskova'yı ziyaret eden ve
Rus ordusuna karadan karaya füzeler ve daha fazla insansız
hava aracı tedarik etmeyi kabul eden İranlı yetkililerden oluşan heyetin başındaydı.
Ekipte İran Devrim Muhafızları'ndan iki üst düzey yetkili ve
Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi'nden bir yetkili de yer alıyordu.
Mokhber daha önce dini liderle bağlantılı bir yatırım fonu olan Setad'ın başkanıydı.
2010 yılında Avrupa Birliği, Mokhber'i "nükleer veya
balistik füze faaliyetlerine karıştığı” iddiasıyla
yaptırım uyguladığı kişi ve kuruluşlar listesine dahil etti. İki yıl sonra listeden çıkarıldı. 2013 yılında ABD Hazine Bakanlığı,
Setad'ı ve yönettiği 37 şirketi yaptırım uygulanan kuruluşlar listesine ekledi.
Tam adı Setad Ejraiye Farmane Hazrate Emam ya da
İmam'ın Emirlerini Uygulama Merkezi olan Setad, İslam Cumhuriyeti'nin kurucusu
Hamaney'in selefi Ayetullah Ruhullah Humeyni tarafından verilen bir emirle kuruldu.
Yardımcılarına 1979 İslam Devrimi'nden sonraki
kaotik yıllarda terk edildiği varsayılan mülkleri satıp yönetmelerini
ve elde edilen gelirin büyük kısmını hayır kurumlarına
aktarmalarını emretti. Mokhbe, 14 yıl boyunca Setad'ın başkanlığını yaptı.
Anlaşılan Devrim Muhafızları, aradıkları adayı şimdilik bulmuş gibi. Çünkü büyük ölçüde İran ekonomisinin üçte birini kontrol eden, uçak, füze ve baraj gibi altyapı üretimini yöneten Pasdaran, bu gücünü korumak için onu değerlendirecektir.
“İran, iç düzeyde olduğu kadar bölgesel ve uluslararası düzeyde de
süreklilik çizgisinde ilerlemeye devam edecek ve
Orta Doğu'da savaşın körüklediği gerilimlerin
arttığı bir aşamada zayıflık belirtileri göstermemeye çalışacak” deniliyor.
Kısmen doğru olabilir. Lakin suikast/sabotaj
sadece Reisi'yi tasfiye opersyonu değildi.
Onunla birlikte bir devir ve bu devrin aktörleri, sistemleri, ideolojisi tasfiye edilmiştir.
Kimilerine göre; yeni cumhurbaşkanının seçileceği
oylama muhtemelen statükoyu koruyan bir
cumhurbaşkanının ortaya çıkması için dikkatli bir şekilde yönetilecek.
Genel kanaat bu. Aman ben farklı düşünüyorum.
İran, büyük sıfırlanmaya, sistemi resetlemeye hazırlanıyor. Maalesef bu süreci de sivil inisiyatif değil asker ve istihbaratçılardan oluşan bir kadro yönetecektir.
Belki bu kadro, halkın sokağa dökülmesini bu amaç doğrultusunda kullanabilir.
Belki şimdilik ilk bakışta dini liderin ve uzma heyetinin
arzuladığı şekilde, İran'ın bir dereceye kadar İslami yönetim
dayatmaya ve muhaliflere baskı yapmaya devam edeceği düşünülebilir.
Bu doğrultuda İran Devleti, uranyumu zenginleştirecek,
Orta Doğu'daki silahlı grupları destekleyecek ve
Batı'ya derin bir şüpheyle bakmayı sürdürecektir.
İbrahim Reisi’den sonra ne değişecek?
Dini Lider değiştirilene kadar Reisi'nin ölümünün ardından
özellikle dış politikada çok az değişiklik olması bekleniyor.
Teamüllere göre Reisi'nin görevini üstlenen kişi, yasaklayıcı
bir gündemi ve sınırlı güç araçlarını devralır.
Genel olarak değişimden çok, süreklilik öne çıkacaktır.
Bence İran derin devleti, bu yanılsamayı büyük değişim için gerekli görebilir.
Kalıtsal bir veraset, monarşiye alternatif olarak kurulan
ancak birçok İranlının hali hazırda yozlaşmış ve diktatörce bir rejim olarak gördüğü İslam Cumhuriyeti için potansiyel bir meşruiyet krizi yaratacaktır.
Dış politikasının Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi tarafından belirlendiği
İran’ın; bölgedeki dış politikası, giderek artan bir güce sahip olan
İslam Devrim Muhafızları Ordusu'nun (IRGC) koruması altındadır. Ve Devrim Muıafízları Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi’nin ABD ile flörtünü istemiyor.
İran, büyük değişim için Hamaney'in ölümüne odaklandı!..
İran'da büyük bir değişiklik meydana gelirse, bu muhtemelen
1979 İslam Devrimi'nden bu yana ikinci kez yeni bir
dini liderin seçileceği Hamaney'in vefatından sonra gerçekleşecek.
Hamaney, 1989'da İslam Cumhuriyeti'nin kurucusu
Ayetullah Ruhullah Humeyni'nin yerine geçmişti.
Muhtemelen ölümünden sonra onun temsil ettiği makam,
çok daha sembolik ve sınırlı güce sahip şeklinde düzenlenecektir.
İran halkını daha seküler günler bekliyor.