Azaldı, azalıyor, bitti-bitecek derken; bütün dünyayı mahveden, o bir gramlık facia  tekrar geri dönüyor. Sınırlamalar, kısıtlamalar, yasaklar tekrar başlıyor.İlerlemiyor, başa dönüyoruz.

Nedir Tanrım, bu felaketlerin temel nedeni!  Evet, hakedenler olabilir ama, ya haketmeyenler... Kurunun yanında yaşda mı yanıyor dersiniz? ‘’Çocuklara dokunmuyor!’’ deniyordu. Şimdi artık onlar da risk altında. 65 yaşın üzerindekiler, kronik hastalıkları olanlar hepsinden beter. Acaba mahkemeye başvurup yaşımızı mı küçültsek veya ölüm meleğine, ‘’Askere erken gideyim diye, babam yaşımı büyük yazdırmış’’mı desek!  Desek de inanır mı dersiniz. Hem son noktanın ne zaman konacağını hangimiz biliyoruz ki!

Bir tutturmuşuz, ‘’Sıralı ölüm, sıralı ölüm’’ diye. Eh, sıra da geldi zaten. Farkını ödeyip erteleme, vadesini uzatma olanağımız var mı?    

Yalnız, bu defa da yine 65’liklerin üzerine gidiliyor kanaatindeyim. Gece kulüpleri, barlar gençlerle dolu. Maske de mesafe de hak getire; yasaklar yine 65’liklere. Bir taraftan doktorlar ‘’Güneş ışınlarının dik geldiği saatlerde dışarı çıkmayın’’ diyor; siz tam  bu saatlerde ‘’Dışarı çıkabilirsiniz’’ diyorsunuz. Dalga mı geçiyorsunuz !  

YAŞLAR, DÖVİZ KURLARIYLA KARIŞTIRILIYOR    

Dünya Sağlık Örgütü, bulaşma nedeninin, kurallara uymayan 20-30-40 yaş gruplarının olduğunu söylüyor,  bizde tedbirlerde ağırlık 65’in üstündekilere veriliyor. Acaba orada açıklanan  20-30 rakamları Türkçeye, döviz kurlarıyla çarpılarak mı çevriliyor (!)    

Her neyse. Suçu ona, ya da buna atmanın ne anlamı, ne de faydası var. Sadece bir gerçekten bahsedebiliriz; Toplum olarak kurallara tam uymuyoruz. Evet ‘’Söylemek kolay’’ diyeceksiniz ama, tek çıkar yol KURALLARA UYMAK. Ayırım yapmadan, yaşlılara eziyet etmeden…  

65’liklere, onların sokağa çıkabilecekleri saatlerde izin verilsin. Merak etmeyin, hiçbir dede, torunuyla bara pavyona gitmez (!)