Kimi ulaşılamayan eğitime, kimi kuyruklara vesile sağlık sektörüne, kimi olmayan teknolojiye, kimi askeri vesayete, kimi de yok sayılan diline-kültürüne-dini inançlarına dair travmasını taşır yüreğinde. Herkesi ve her şeyi tek tip (homojen) bir yapıda gören üsttenci eski Türkiye anlayışının en mağdur ettiği kesim elbette ki siyaset ve Türk olmayan halklardı. Sokakta oynayan çocuklar bile etiketlenirdi balkondan kendi çocuklarına “sakın Kürtlerle oynamayın” diye seslenen anneler tarafından. Ya da başı örtülü bir kadın alınmazdı askeri sosyal alanlara. Ya da insanlar ana dilini konuşamazdı sokaklarda. Ya da Alevi vatandaşların suyu ve yemeği bile dışlanırdı “haram” diyerek.
Bir Kürt, Alevi, Roman ve daha nice “farklı” ile evlenmek vatana ihanet etmek gibi bir şeydi ve ailesi dahil her mecradan dışlanmaya sebepti. Sabah ezanı ile yollara düşerdi insanlar muayene fişi almak için. Parası/sağlık sigortası olmadığı için ölüme terk edilenleri ve hastanede rehin kalanları bilhassa da bebekleri hiç unutmuyorum. Bu saydıklarım benim zihnimde yer alan sayısız eski Türkiye travmasından sadece birkaçı. Sadece Türkiye vatandaşlarında değil Türkiye’ye gelen veyahut Türkiye’de görevli pek çok yabancının zihninde de eski Türkiye travmaları mevcuttur. Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Dış İlişkiler Sorumlusu Safeen Dizaye’nin anılarında da sık sık yer alır eski Türkiye cümleleri. 1992-2003 yılları arasında KDP Türkiye Temsilcisi olarak Türkiye’de görev yapan Safeen Dizaye’nin maruz kaldığı “eski Türkiye aklı” maalesef ki bu toprakların kadim geçmişine en büyük ihanettir.
Diplomatik kimliğine rağmen “Kürt” olması sebebiyle dönemin askeri ve bürokrasi kademeleri tarafından kendisine gösterilen tepkiler, akıl tutulmasından başka bir şey değildi. Bu topraklar pek çok inanca, dile ve halka ev sahipliği yaparak dünyaya nam veren bir ruha sahip iken eski Türkiye aklı üsttenci-homojen bir sınıf yaratarak “kendinden olmayanı” zorbalama hakkı-yetkisi vermişti. Ekonomi kumpaslarıyla düşürülen hükümetleri, yaşatılan enflasyon canavarlarını, elektriksiz ve susuz günleri, inancından dolayı okuyamayan gençleri, bir elin vurduğu diğer elin de alıp dağa kaçırdığı ve terör örgütüne teslim ettiği evlatları anımsadıkça “eski Türkiye daha iyi” diyenlerin aklından-merhametinden-vicdanından-adaletinden şüphe duymamak imkansız.
Eski Türkiye’nin küllerinden bir an evvel kurtulup Yeni Türkiye’yi inşa etmek için herkes sorumluluk almak zorunda. Bunu yapmak elbette ki hiç kolay değil çünkü her kademede kemikleşmiş vesayetçi eski Türkiye zihniyeti halâ aktif. Aslına bakarsanız Türkiye’de son yıllarda yaşadığı sorunların temelinde de bu direnç var. Çoğumuzun anlam veremediği ve bu nasıl olur dediği durumların altında “eski ve yeni Türkiye’nin” savaşı var! Biri devam da kararlı diğeri “hayır olmaz gitme vaktin geldi” demekte. Kireç ve pas tutmuş hantal-işlevsiz-tüketen-tükenen-sabit bir sistemi temizlemek, bileşenlerini aktif hale getirmek, faydalı kılmak elbette ki kolay değil.
Türkiye’nin şu an yaşadığı tüm sıkıntıların temelinde paslanmış ve işlevsiz bu sistemin aktörlerinin direnci var. Yeni Türkiye anlayışı da bu mücadeleyi zafere vardırmakta kararlı çünkü vatandaşın beklentisi bu yönde. Doğum süreçleri zorlu, meşakkatli ve sancılıdır fakat ardından dünyaya gözlerini açan mucize, tüm hepsini tebessümler eşliğinde anlattırır sonrasında. Son bir not; Yeni Dünya Düzeni’nin konuşulduğu bu yüzyılda, kapsayıcı-heterojen- eşitlikçi Yeni Türkiye Sistemi artık bir zorunluluk.